Kadın ve Aile Uygulama ve Araştırma Merkezi Ankara’da Düzenlenen I. Yaşlılık Şûrası’na Katıldı

20-22 Şubat 2019, Ankara
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN, 25 Eylül 2018 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yapmış olduğu konuşmada Yaşlılık Şûrası’nın düzenleneceğini ve 2019’un “Yaşlılar Yılı” ilan edileceğini duyurmuştur. Bu doğrultuda, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayelerinde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından 20-22 Şubat 2019 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirilen I. Yaşlılık Şûrası’na Kadın ve Aile Uygulama ve Araştırma Merkezi Uzmanı Güllü Sonakalan üniversitemiz adına katılım sağladı. Şûra’nın ana temasını “aktif yaşlanmanın desteklenmesi” ve “yaşlı haklarının güçlendirilmesi” oluşturdu.

Şura’nın ilk günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Uluslararası Aile ve Çalışma Bakanları, İstanbul Ticaret Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Öztürk Oran, Mütevelli Heyeti Üyesi Güldal Akşit ile Kadın ve Aile Uygulama ve Araştırma Merkezi Uzmanı Güllü Sonakalan’ın da katılımcılar arasında olduğu ulusal ve uluslararası düzeyde yoğun katılım ile gerçekleşti.

Kadın ve Aile Uygulama ve Araştırma Merkezi Uzmanı Güllü Sonakalan Şura’nın ikinci günü gerçekleştirilen komisyonlardan “Aktif Yaşlanma: Toplumsal Hayata Katılım” komisyonunda yer aldı.

Sonakalan; yaşlı eğitimi açısından ülkemizde neler yapılabilir sorusuna ülke şartları göz önüne alınarak bazı öneriler getirilebilir. Yaşlı eğitiminde, okuma öğretimi, serbest zamanı yaratıcı amaçlarla kullanma, emekliliğe hazırlanma, mesleki ve teknolojik uyum sağlama amaçlarıyla eğitilmenin özel bir önemi vardır. Bunlardan birkaç öneriyi sıralayacak olursak;

  • Yetişkin eğitimi ömür boyu eğitim çerçevesinde yaygınlaştırılmalıdır. Eğitim, yaşlanma ve yaşlılara ilişkin her politikanın temel yönü olmalı ve yaşlılık sorunuyla birlikte ele alınmalıdır.
  • Yaşlıların yerine getirecekleri görevlere uygun öğretim ve eğitimi görmüş olmaları, üretici ve örnek işlevlerinin ötesinde, gençlere öğretme yeteneklerini geliştirme açısından özel bir önem taşımaktadır.
  • Açık öğretim hizmeti veren üniversite ya da yüksek öğretim kurumlarından bazıları yaşlı eğitimine yönelik programlar çerçevesinde kuramsal ve uygulamalı bilgilendirme yapabilir.
  • Düşük gelirli yaşlıları yardımcı görevler için eğitme ve onları yarım günlük işlere yerleştirmeyi amaçlayan programlar düzenlenebilir.
Sonakalan; ülkemizde, dünyanın farklı ülkelerinde rastlanılan benzer eksiklikler göz önüne alınarak yaşlılık alanında sosyal hizmet ve yardımların geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi sağlanmalıdır. Toplumda ileri yaştaki insanlara karşı ilgi ve duyarlılık artırılarak, yaşlılık ve yaşlanma alanında politikalar geliştirilmelidir. Bu özel ilgi grubunun ihtiyaçları topluma yansıtılmalı, ulusal ve uluslararası platformlarda ülke ve dünya örgütleriyle iş birliği yapılmalıdır.

Sonakalan; yaşlılık alanında ar-ge çalışmaları yaparak, bilimsel iş birliği ile ortak bilgi bankası oluşturulmalı, ileri yaştaki bireylerimizin gelişen teknoloji ile bağlantı kopukluklarının giderilmesi için eğitim ve tanıtım çalışmaları yapılmalıdır.

Sonakalan; yaşam her dönemde kendine özgü özellikleriyle değerlidir. Doğumdan itibaren, bireylerin gereksinmeleri göz önünde bulundurularak sosyal devlet tarafından sağlanacak hizmetler ve kişilerin bilinçlendirilerek bu hizmetlerden yaralanır hale gelmeleri hem sağlıklı, hem de nitelikli bir yaşamın vazgeçilmez koşulları olmaktadır. Böylece ileri yaşlarda da bireyler toplumdan soyutlanmadan mutlu bir yaşam sürdürebilecektir.

Sonakalan; sonuç olarak, bütün yaş gruplarının toplumsal yaşama ve toplumsallaşmanın sürdürülmesine karşılıklı olarak katkıları vardır ve hiçbiri ihmal edilebilir değildir. Ancak hızlı değişme sürecinde özellikle yaşlılar, yaşantı birikimlerinin kıymeti nedeniyle toplumun devamı yönünden kültürel rehber konumundadır. Bu nedenle, toplumsal değerlerimizi korumak ve sürdürmek için kuşaklar arası ilişkileri güçlendirecek, aktarımları kolaylaştıracak yaşlı ve genci, yaşlı ve çocuğu bir araya getirecek projelerin geliştirilmesi önemlidir. Yaşlı birey potansiyelini geliştirme şansına sahip olabilmeli, nerede yaşarsa yaşasın temel özgürlük ve insan haklarına sahip olmalı, hastalıklardan korunmak için sağlık hizmetlerinden rahatlıkla yararlanabilmeli, olabildiğince uzun süre kendi ortamında ve güvenli bir çevrede yaşayabilmeli, yeterli gelire sahip olmalı, kapasite ve ilgi alanına göre hizmet verebilmeli, iş gücüne katılabilmeli, bilgi ve deneyimlerini genç kuşaklara aktarabilmek için kendi ile ilgili politikaların saptanmasında aktif rol alabilmelidir.

 
 
 

Kadın ve Aile Uygulama ve Araştırma Merkezinden 28 Şubat Etkinliği

28 Şubat 2019, İstanbul
Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın katılımıyla “Post-Modern Darbe 28 Şubat Başörtüsü Yasağı” başlıklı program İstanbul Ticaret Üniversitesi Kadın ve Aile Uygulama ve Araştırma Merkezi ile Tenzile Erdoğan Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi ortaklığında gerçekleştirildi.
 
Merkez Müdürü Prof. Dr. Aşkın Asan; başörtü yasağının en zirvede olduğu dönem 28 Şubat’tır.  28 Şubat’ın dimağımızda bıraktıkları eğitim kurumlarına ve törenlere alınmayan başörtülü öğrenciler, üniversite kapılarında kurulan ikna odaları, TSK’nın konuya yaklaşımı, meclise başörtüsüyle giren Merve Kavakçı’nın protesto edilmesi, insan haklarının askıya alınması olduğunu söyledi.
 
Asan; 1999 yılında TBMM’deki yemin töreni sırasında dönemin başbakanı Bülent Ecevit, “burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz” sözleriyle, milletvekillerinin alkış ve sloganlarla tepki gösterdiğini bunun üzerine Kavakçı’nın andını okuyamadan genel kurul salonundan çıkartıldığını ifade etti.
 
Asan; “Başörtüsü, 2008 yılındaki anayasa değişikliğiyle yeniden meclis gündemindeydi. Anayasa değişikliği, MHP’nin de desteğiyle Meclis’ten geçti. Kamuda başörtüsüne serbesti sağlayan yasa değişikliği CHP ve DSP milletvekillerince Anayasa Mahkemesi’ne taşındı ve mahkemenin Haziran 2008’de anayasa değişikliğini iptal etti yürürlüğünü durdurdu.” ifadelerinden sonra başörtüsünün yasal düzenlemelerle serbestlik kazandığı süreçler hakkında bilgi verdi.
 
“Başörtü Yasağı en temel insan hakları ihlallerinden biridir.”
 
Asan; “Burada bize düşen bir görev var.  Kadına karşı şiddet olarak nitelendirdiğim başörtü yasağının en temel insan hakları ihlallerinden biri olduğunu öğretmek! Biz çabuk unutan bir toplumuz! O yüzden çok sık tekerrürler yaşıyoruz! Böyle bir ihlale bir daha izin vermeyeceğiz ve işte bu yüzden hatırlayıp hatırlatacağız. Demokrasi ve insan haklarının önemine inanıp çalışacağız.” Sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.
 
Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Genel Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan  Bayraktar, “Post Modern Darbe 28 Şubat Başörtüsü Yasağı” başlıklı programımızda yaptığı konuşmada, 28 Şubat´ın kendileri için çok önemli olduğunu dile getirerek, 28 Şubat ile başlayan dönemin, bu ülkenin evlatlarının kendi ülkelerinde var olabilme ve özgürlük mücadelesi olduğunu söyledi.
 
Bayraktar, “Hollywood henüz 2. Dünya Savaşı´yla veya Holokost´la ilgili film yapmaya doymadı. Böyleyken bizim sadece 22 yıl önce vuku bulmuş ve aslında post modern bir soykırım olarak da nitelendirilebilecek yasaklı günlerin deşifresini ve analizini yapmamız, çok şey olmasa gerek. Emin olun yeterince konuşmadık bile, yeterince anlatmadık. Biz 28 Şubat´ın filmini çekmedik, şarkılarını yapmadık, şiirlerini yazmadık.” dedi.
 
O süreci kendilerinin yaşadığını, daha genç nesillerin de dinlediğini ifade eden Bayraktar, “Bizler, bu vatanın evlatları olarak vatanın karşısındaki en büyük tehdit olmakla itham edildiğimiz, kapılardan kovulduğumuz, insan haklarımızın gasbedildiği, sosyal aşağılanmaya maruz kaldığımız, tecrit edildiğimiz, iş bulamadığımız, geçimimizi sağlayamadığımız, zorunlu olarak gurbete gittiğimiz ve senelerce şu cennet vatanın gökyüzünün altında dimdik durabileceğimiz günün hasretiyle beklediğimiz günlerden geliyoruz.” diye konuştu.
 
Bunların sistematik olarak, devlet eliyle, açıktan yapıldığını dile getiren Bayraktar, yasakla karşılaştığında Kadıköy İmam Hatip Lisesi´nde okuduğunu belirterek, o dönemde kendisinin ve bu yasaklara maruz kalanların yaşadığı sorunları anlattı.
 
Bayraktar, “Eğer biz bu mücadeleleri vermeseydik, onlar bizden hep daha fazlasını almaya çalışacaklardı ve ortalıkta bir biz kalmayacaktı. Artık bizim kimliğimiz değişecekti ve o çiçekler açmayacaktı. Çünkü bizim kimliğimiz değişecekti. Elhamdülillah şimdi sizler işte o çiçekler olarak buralardasınız.” ifadelerini kullandı.
 
Sümeyye Erdoğan Bayraktar, Türkiye´nin dönem dönem çok zorlu imtihanlardan geçtiğini hatırlatarak, “Geçmişimizi unutursak, içinde bulunduğumuz şartların konforunda rehavete kapılırsak, ileride karşılaşabileceğimiz imtihanlarda başarılı olamayacağız. O yüzden biz bunları anlatmaya ve konuşmaya devam ediyoruz.” dedi.
 
“İnsanların hayatları bir gecede karardı”
 
Dönemin gazete manşetlerinden bazı örnekler de veren Bayraktar, başörtüsünün çağdaş yaşamı tehdit eden bir nefret unsuru haline getirildiğini, Kur´an kurslarının terörist yuvasıymışçasına lanse edildiğini, kimi radikal rejimlerde kadınların maruz kaldıkları uygulamaların kendilerine mal edilerek sıklıkla haber yapıldığını, böylelikle toplumda dindar kesime karşı kötü gözle bakmayı sağlayan bir algının sistematik olarak oluşturulduğunu söyledi.
 
Bayraktar, eğitim hakkı denen, bir insanın temel insan hakları arasında yer alan, kişilerin hiçbir surette mahrum edilemeyeceği bu hakkın, kılık kıyafetlerinin çağdaşlık içermediği ve demokrasiye tehdit olduğu gerekçesiyle ellerinden alındığını dile getirerek, şöyle devam etti:
 
“Bunun hiçbir şekilde açıklamasının yapılabileceğini düşünmüyorum. Hiçbir özrün kabul edilebilir olduğunu düşünmüyorum. İnsanların hayatları bir gecede karardı. Kaybedilen zamanın, katledilen hayallerin, yaşatılan travmanın telafisi yok. Bugün dahi 28 Şubat dönemini hatırlatmak için etkinlikler yaptığımızda eleştirilere maruz kalıyoruz. ´Siz duygu sömürüsü yapıyorsunuz, tamam geçti, bitti artık´ şeklinde. Hollywood henüz 2. Dünya Savaşı´yla veya Holokost´la ilgili film yapmaya doymadı. Böyleyken bizim sadece 22 yıl önce vuku bulmuş ve aslında post modern bir soykırım olarak da nitelendirilebilecek yasaklı günlerin deşifresini ve analizini yapmamız, çok şey olmasa gerek. Emin olun yeterince konuşmadık bile, yeterince anlatmadık. Biz 28 Şubat´ın filmini çekmedik, şarkılarını yapmadık, şiirlerini yazmadık. O dönem o zulmü destekleyenler, bugün hala pişman değiller, sadece bunu sesli olarak söylemiyorlar. Yani bugün olsa bugün yine aynı zulmü işleyecek olan insanlar hala varken, nasıl olur da bizden bunu anlatmamamız beklenir? Anlatalım ki ders alınsın ve aynı hatalara tekrar düşülmesin.”
 
“Dünya görüşümüzde yaşam tarzına müdahale yoktur”
 
Bayraktar, dünyadaki her türlü felaketin bedelini en ağır ödeyen kesimin kadınlar olduğunu aktararak, 28 Şubat´ın da bu örneklerden biri olduğunu belirtti.
 
Bugün kadın hakları savunuculuğunun önde gelenlerinin meseleye bu yönüyle de bakması gerektiğini anlatan Bayraktar, “Bizim dünya görüşümüzde yaşam tarzına müdahale yoktur. Bizim medeniyetimiz, farklılıkları bünyesinde barındıran, hoşgörüyle yaklaşan, farklı dil, din ve milliyeti tek çatı altında toplama kabiliyetini adeta DNA´sında barındıran bir medeniyettir. Eğer siz hak ve özgürlükleri yalnızca kendi zümrenize mal ediyor, hak ve özgürlüklerinizin anıtını gasbettiğiniz başka hayatların çoraklaşmış toprakları üzerine inşa ediyorsanız, aydın değil, sadece zalim ve ikiyüzlüsünüzdür.” ifadelerini kullandı.
Bir Fransız spor markasının başörtülü koşucuların daha rahat bir örtüye ihtiyaç duymaları üzerine ürettiği başörtüsü nedeniyle Fransa´da bir kesimin ayağa kalktığını, firmayı “ülkelerini işgal eden İslamcıları” güçlendirmekle ve “özgürlükler ülkesinde kadınların esaretini desteklemekle” suçladıklarını, firmanın da ürünü piyasadan çekmek zorunda kaldığını dile getiren Bayraktar, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
“Böyle çağ dışı bir mobbing, bir saldırı, Avrupa´nın göbeğinde, hem de özgürlük adına yapılabiliyor. Demek Fransızların bir kısmı, özgürlükleri sadece kendileri için istiyor? Demek bu insanlar, Avrupa´daki böyle saldırılara destek olan insanlar, evrensel insan haklarından veya özgürlüklerden dem vurarak bizlere veya başka ülkelere ahkam kestiklerinde kanmayacağız, asıl dertlerinin bunlar olmadığını bileceğiz. Tabii ki özgürlüklerin de belli bir çerçeve içinde olması gerektiğini unutmamalıyız. ve tabii ki kötülüklerle mücadele etmenin özgürlükleri kısıtlamak olduğu yanılgısına düşmemeliyiz. Çünkü biliyorsunuz yeri geliyor terörist faaliyetleri de özgürlük adında pazarlayabiliyorlar veya ahlaksızlığı, neslin devamını tehlikeye atan şeyleri özgürlük diye yutturmaya çalışabiliyorlar. Bunlara karşı dik duracağız.”
 
Sümeyye Erdoğan Bayraktar, kadınların bulundukları her durumu aydınlığa çıkaran, ortamlarını dönüştüren muazzam bir gücü olduğunu ifade ederek, “28 Şubat sürecinde de bu gücün tezahürünü gördük. Dolayısıyla lütfen hem kendi hayatlarınız hem de ülkeniz için büyük ölçekli düşünün. Yaptığınız işler, seçeceğiniz meslekler, kurduğunuz hayaller her zaman bu ülkenin ışığını parlatmak için olsun. Kendi ayaklarınız üzerinde durup, kimliğinize, ailenize ve toplumunuza sahip çıkmaktan ve ´Bu ülke için, bu ülkenin insanları için daha fazla ne yapabilirim?´ diye kendinize sormaktan geri durmayın.” sözleriyle konuşmasını tamamladı.